Ayvalık’tan Barbara’ya Geçit
Haziran 2017, Ankara
Sanatçının kaldığı süre içinde mekanda yaşayarak bir seri iş üretebilecek şekilde tasarlanmış Ayvalık Barbara Sanatçı Evi’nde tam 28 gün geçirdim ve yaşadığım kent Ankara’ya geri döndüm. Şimdi aradan 10 gün geçti ve uzaktan o zaman dilimini izliyorum...
2017’nin başında İbrahim Okumuş’tan bir telefon almıştım ve Şerif Kaynar ile birlikte yürüttükleri bir sanatçı projesinden bahsetmişti. La Maison de Barbara (Barbara’nın Evi) ismiyle… Şerif Kaynar’ın sahibi olduğu proje onun henüz 15 yaşındayken dinleyerek hayran olduğu 1950’lerde oldukça meşhur olan ve 1997’de vefat eden Fransız Şarkıcı Barbara anısına yarattığı bir sanatçı rezidansı projesi. Konu, fikir, ekip, Barbara ve Ayvalık - hepsi bir arada - çok ilgimi çekti ve doğal bir şekilde zihnim Barbara’ya akmaya ve onun peşinden gitmeye başladı.
Daha sonra İstanbul’da ilk kez tanıştım Şerif Kaynar ile. Kanyon’da Escale adlı kafede İbrahim’in de olduğu yarı ciddi yarı esprili 1 saat süren bir mülakata katıldım. Sanırım orada uyuşan mayalar ve fikirler projeye 15 Mayıs – 15 Haziran tarihleri için seçilmeme neden oldu. Mülakat sonrası Meridien Otel’de Fransız Sanayi Odası’nın bir kokteyli vardı. Beni de davet ettiler. Hep birlikte oraya gittik ve ve Şerif Bey’in kız arkadaşı tatlı, içten, güler yüzlü Mis Güleryüz ile de ilk kez orada tanıştım.
Yaşadığım hiçbir “1 ay” a benzemeyen sanki sıkıştırılmış bir “1 sene” geçirdiğim Ayvalık ve Barbara Evi’ni, derin bir şükran duygusuna kapılıp içmeden sarhoş olabildiğim anları, zamanın farklı bir frekansta ve ayarda aktığı Ayvalık’ta bir kendinle yüzleşme aralığını, 1921 - 1922 yıllarında Mübadele Kararı’yla evlerini terkedenlerin ruhlarını barındıran hüzünlü sokakları hatırlıyorum.
Barbara Evi, sıradışı ve görsel hafızanızdaki hiçbir yapıya benzemeyen misafir sanatçısına ”En az benim kadar uçuk olmalısın” diyen ve bilinç sıçraması yaratan bir mekan. Mimarları anmayı severim. Tulya Madra ve Fırat Aykaç gerçekten başarılı bir projeye imza atmışlar.
Bu ilham verici mekanda sabahın 6’sında denize bakan yatak odamın penceresine vuran güneşin ışıldamasıyla her seferinde heyecandan zıplayarak uyandığım Ege Denizi manzaralı odada kimbilir kaç key yunuslarla birlikte yüzdüğümü hayal ettim.
Ve Barbara, “the woman in black” yeni “siyahlı kadın” oldukça melankolik 1930 doğumlu Fransız şarkıcı ve söz yazarı – idol edinilesi kadın… insanın tüylerini ürperten sesi ve gördüğüm fotoğrafların içinden canlı gibi bakan gözleriyle konuşan sert hatlı (hiç de altın oran olmayan) ama defalarca bakmak ve yüzündeki güzelliğin sırrını çözmeye çalıştıran yüz. Beni hemen etkisi altına aldı. İlginç siyah gözlü siyah saçlı kemerli burunlu siyah giyimli bu zarif kadın ile sanki çok uzun zaman önce tanışmış, onu tanımadan defalarca onun ruhundaki gizemi kendi çizdiğim kadınlarda aramıştım.
Barbara’da misafir sanatçı olarak seçilmiştim ve tabii ki aklım Barbara’daydı. “Barbara ve Ayvalık nasıl buluşabilir?” diye düşündüm..
Ayvalık ve Cunda’ya 15-20 yaş aralığımda hemen hemen her sene gitmiştim ve görsel hafızamda bu büyülü şehre ayırdığım yer önemliydi. Ve ben bu zihinsel kütüphaneyi açıp eskizler yapmaya başlamıştım bile. Arnavut kaldırımları, balkonlarda oya gibi bezenmiş ferforje işçiliği, sokaklar, taş cumbalı evler, kapılar, kapıların üstündeki tokmaklar, çizilmiş silinmiş yazılar, yapıştırılmış tiyatro afişlerinden kalan yırtık kağıtlar ve bu detaylardaki yaşanmışlıklar benim ile konuşmaya başladı.
Seneler önce - Ayvalık projemden bağımsız - renk karıştırmak için 20x20cm boyutlarında 5 mm kalınlığında kare paletler kestirmiştim. Yaklaşık 200 adet. Bunların modüler potansiyelini yan yana ve üst üste getirip çoğaltarak kullanmayı - taşınabilir ve yeniden üretilebilir - dev bir panoya dönüştürmeyi hayal etmiştim. Renklerin birbirine tesadüfen karıştığı ve kendi kişilikli dokularını oluşturduğu tüm ruh hallerime tanıklık eden paletlerim.
Kare paletlerin kartezyen çoğalmasında ve Ayvalık evlerinin taş dokusu arasında yapısal bir bağ kurdum. Hikayeler de arka arkaya geçen olayların bizde bıraktığı izler değil midir ? Aslında Ayvalık gibi tarihi bir şehirde her taş bir hikaye olabilir.
Bir de kapılar ve pencereler çok önemli tabii Ayvalık’ı düşününce. Benim ruh yolculuğumda kapıların ayrı bir anlamı vardır. Bir kapıdan geçtiğimi bazen, hayatım değiştikten sonra hissederim. Bilim Kurgu filmlerinde zamanda yolculuk yapılan kapılar gibi. O yüzden Ayvalık kapılarını da ben “geçit” diye adlandırmayı tercih ediyorum. Pencereleri ise hayata bakışımızı değiştiren “çıkış” lar...
Bu kapı ve pencereleri anlatabilmek malzemelerim üzerinde oluklar açtırdım. Bu tekrar eden oluklar yani “ritim” Ayvalık – Barbara – Ürettiklerim arasında en temel dil oldu. Ve benim “çıkış” noktam aynı zamanda.. Böylece tasarımlarım üzerinde devam eden Barbara’nın müziğini hissedebildim. Bu çalışmalarda kolajı: Barbara’nın fotoğraflarını, Göttingen, L’Aigle Noir gibi önemli söz ve bestelerinin yansıması notalarını, Maceron’da yediğim damlasakızlı kurabiyenin paket kağıdını, Ayvalık’lı arkadaşların – Arif, Serdar ve Damien’in bana verdiği eski Ayvalık aksesuarlarını bu kapılarda kullandım. İki değerli ruh olan Barbara ve Ayvalık’ı biraraya getirmek için kolaj çok uygun bir teknik oldu. Ve tanıştığım insanlardan da birer parçayı işlerimde yaşatmak ...
Ankara’lı bir sanatçıya Ankara hiçbir zaman yetmez. Bu sığamama hali benim gerçek bir gezgin olmama neden oldu. Ve benim son 10 senedir tüm yurtdışı projelerimde ve son iki senedir yoğun bir şekilde İtalya’ya gidiş gelişlerim, bu sürekli yolculuk hali, bana yeni bir kişilik kazandırmaya başlamıştı. Artık sırt çantam sürekli hazırdı çünkü neredeyse her ay bir seyahatim oluyordu. Bu gezgin halim bende keşfetme ve görsel hafıza biriktirme kapılarını çoktan açmıştı ve benim için artık bir beslenme ve ihtiyaç haline dönüşmüştü.
Barbara için ise düşündüğüm en önemli çıkış noktası “atölyeden atölyeye yolculuk ve arınma ” fikriydi ve bunu deneyimlemek istiyordum.
Aslında uzun zamandır hayal ettiğim bir sanat üretme şekliydi ve not defterime aylar önce yazmıştım:
”Hiçbir yere ait olmamak için özgürleş ve hafifle. Küçük bir kamyonete sığabilecek kadar az eşyan olsun tüm zenginliğin hafızanda ve kalbinde olsun.. Boyaların, şaselerin, hatta tualin bile azıcık yer kaplasın; içerik konuşsun. Yolculuğa çık, vardığın yerde üret, ulaştığın mekandan esinlen, oraya dokunan öyküleri hisset, oradaki insanları tanı, sohbet et, ilhamın onlar olsun.. “
Yazdıklarınız gerçek olunca “dejavu” hissine kapılırsınız. “Yazılanlar mı önce yaşandı yoksa yaşadıktan sonra mı yazdım?” dersiniz…
İşte bütün bu yazdıklarımı gerçekleştirdiğim Ayvalık’a küçük bir kamyonetle geldim. Altyapı malzemelerimi demir heykelimi, paletlerimi, boyalarımı, fırçalarımı, tutkalımı ve diğer gerekli malzemeleri avluya bakan atölyeye yerleştirdim. İlk olumlu işaret bana göz kırptı: Avludaki sarmaşığın gölgesi oluklu yüzeylerime yansıdı – Barbara belirdi. Bana “merhaba” dedi.
Mekanlar insanları buluşturuyor. Barbara’nın Evi kaldığım süre içinde beni çok değerli insanlarla tanıştırdı. Evlerinde çok ilginç zen lezzetler tattığım, bahçelerinde 99 çeşit şifalı bitki yetiştiren Fotoğraf Sanatçısı Arif Aşçı ve kendisi gibi sanatçı Koreli eşi Hessing, ilginç projeler, fikirler yazarı Esra Başak Dessane ve içerisinden sıcak kiş kokuları sızan ve çok değerli insanların buluşma noktası Midi Kafe’nin sahibi, Damien Dessane, bana kişiliği ve sanatı ile çok ilham veren seramik sanatçısı Naile Cimit, Little Budha Galeri’nin sahipleri Emine Berkan ve Floret Desaban, sabah avlumdan eğlenceli titreşimlerini hissettiğim iki yan komşum müzisyen Serdar Ateşer, barında Füsun ile beraber dans ettiğim Babu, bana tüm Ayvalık’ı gezdiren ve sanatçıların en önemli destekçisi Selçuk Kaltalığlu, atölyelerini ziyaret ettiğimiz değerli sanatçılar Arif Buz ve Mustafa Sevinç , benden önceki misafir sanatçı olması nedeniyle bana Barbara ile ilgili ilk danışmanlığı yapan Mahmut Celayir ve Barbara Evi’nin camla kaplı sarnıçları arasında beresini takıp o çukur ve cam arasında cesaret ve özveriyle koreografi çalışmaları yapan ve bir anlık konuşmada benim çözemediğim çelişkilerin cevabının kendisinde olduğunu hissettiren bilge insan, değerli sanatçı koreograf Aydın Teker… Bir vejeteryanı çok mutlu hissettirecek Ayvalık’taki organik ve ilginç isimli ve sağlıklı protein bombası salatalar bulduğum Alef’teki iki Elif...
Ve Şerif Kaynar, Mis Güleryüz ve İbrahim Okumuş benim bu yolculuğu yapmama bu güzel insanlarla tanışmama ve tekamülüme vesile olduğunuz size de binlerce teşekkür…